"Aziz dost, kulak tut sözüme! Dinle beni!.. Aklın tutsağıdır duygu, akılda ruhun... Duru bir ırmağı andırır ruh, tertemiz ırmağı... Maddi düşünceler ve nefse ilişkin arzular da ırmağın üzerini kapsamış bir avuç çerçöp... Eğer bir yana itiverirse aklın eli o çerçöpü, ırmak kendini gösterir, berrak ve duru... Dünya arzuları kaplarsa suyun yüzünü eğer... Eğer hayvani duygular baskın olursa tende... Nefis gülmeye başlar o vakit, ve akıl ağlamaya... Aklı hakim ve duyguları mahkum olan kişidir uyanık iken de rüya gören ve kendisine göklerin kapıları açılan...
Ey insan! Ne diye dönüp durmadasın şu dünya denen mumun çevresinde şimdi; pervane misin? Öyleyse yak kanatlarını muma, yak ve arın. Çünkü bir nursun sen, nurdansın... Hani Tanrı'nın nurundan... Ateşten değil... Hani şeytanın ateşinden... Uyan ey insan, her şey "ben"den doğdu hep; benlikten doğdu... Bütün aptallıklar, bütün kötülükler benlikten doğdu... Öyleyse hep benden olsun feryadın, bütün şikayetin hep benden... Çünkü ölüm var. Herkese kendi rengindedir ölüm... İyi de görünür parlak bir aynada, kötü de!... Aynada güzeldir güzelse yüz, çirkin yüz de çirkin elbet! Ölümden korkup kaçıyorsan eğer, kendi çirkinliğindir seni kaçıran... Ölümün yüzü değil çünkü çirkin olan, belki kendi yüzündür de aynada yansımıştır. İyinin de sende büyümüştür fidanı çünkü, kötünün de... Kendi elinle kazandığındır güzel de, hem çirkin de... Her doğan ölür elbet!... Çırak ne olmuşsa yerin altında, usta da o olmuştur... Yalnız kalmak istemiyorsan gideceğin yerde eğer; iyilikten, güzellikten, doğruluktan evlatlar, dostlar, yoldaşlar edin kendine şimdiden... Geçip gitmede ömür... Umutlar hep yarın, yarın, yarın!... Tükenen zamanı dolduruyor hep kuru kavgalar, boş didişmeler, faydasız gürültüler... Aklını başına al kardeş! Günü, bugün say; ölüm ki kaşla göz arasında; ölüm ki dudakla söz arasındadır..."
(İskender Pala, Od : 164-165)
Yazdım, yazmasam
ağlayacaktım der Palyaço şiirinde Turgut Uyar. İşte bende öyle hissediyorum,
yazmasam ağlayacağım belki de. Ya da dur ağlamam yine ben, ağlayamadığımı
unutmuşum bir an için.
Dibi görünce derler ya "Dibe vurduğunda gidilebilecek tek yön yukarısıdır" diye. Gerçekten öyledir bence de. O
kadar rahata alışmış ki bünyem, küçücük bir imtihanda sarsılıyorum
birden. Neden böyle oldu diyorum.
Rabbim unutmuyor sonuçta bu iyi bir şey demeyi akıl edemiyor "ben".
Madde değil mana arayışındayım diyorum kendime. Kendimi tamamen maddeden
soyutlayıp mana deryasına bırakmak istiyorum çoğu kez başaramıyorum ne yazık
ki.
Yaptığım yanlışlar geliyor aklıma. Başta ne kadar da doğru gelmişti halbuki.
Yanlış yaptığımı kabulleniyorum mesela ama bunu kabullenmek "Hep yanlış
mı yapacağım artık?" sorusunu doğuruyor içimde.
Duygularımla savaşa giriyorum, girmem gerekiyor gibi geliyor. Şu sıra tek
düşündüğüm duygulardan sıyrılıp sadece mantık çerçevesinde hareket etmek. Biri
bana nasıl yapıldığını söyleyebilir mi? Oluyor mu böyle şeyler,
yapılabiliyor mu mesela. Duygular hiçe sayılabiliyor mu?
Girdaba girdim, sarıyor benliğimi tüm okyanus. Çıkmak istiyorum... Ya dibe
batacağım ya şans eseri kendimden geçip bir gün kumların arasında bulacağım
bedenimi.
Tabii şu var. İkisi de imtihan. Batmakta imtihan, kendinden geçmekte...
Rabbim madde düşüncesi değil, mana düşüncesi versin diyerek noktalıyorum.
Rabbim herkese en istediğini hayırlıysa eğer, afiyetle versin.
Gelgitlerle dolu bir yaşamdan bildirdim.
Anlam karmaşasıyla dolu ruhum, size en iyi dileklerini iletiyor.
Görüşmek üzere