Derya Akarslan

… Kalem Kuklası’da derler.

  • ANASAYFA
  • KİTAP
  • PSİKOLOJİ
  • GEZİ
  • İZLEDİKLERİM
    • KORE DİZİ
    • ANİME&MANGA
    • TİYATRO
  • DERİN KONULAR
    • Tesettür
    • İman
    • Varoluş Sancıları
  • ANILAR
  • İLETİŞİM



    

Dolar kurunun artmasıyla birlikte kağıda gelen zamlar neticesinde kitapların pahalanacağı bilgisini aldım. Bunu üzerine kardeşimle birlikte 2022 yılında okumak istediğimiz kitapları toplu olarak almaya karar verdik.

Hatta bazı kitaplar biz aldıktan sonra pahalandı ya da zaten pahalanmıştı. Buna rağmen yine de kitapları almanın daha karlı olacağını düşünerek kitap alışverişi yaptık.



Satın Aldığımız Kitaplar;

1 - Fırtına - William Shakespeare

2- Kral Lear - William Shakespeare

3- Müslüman Gençler İçin İrade Terbiyesi - Abdülaziz Kıranşal

4- Eşimi Anlamak İstiyorum - Saliha Erdim

5- Siddhartha - Hermann Hesse

6- İstiridye Korsanları - Jack London

7- Babalar ve Oğullar - Ivan Turgenyev

8- Toplumsal Cinsiyet Feminizm ve LGBTIQ+ - Ercan Çiftci

9- Değişen Beynim - Sinan Canan

10- İnsanın Anlam Arayışı - Viktor Emil Frankl

11- Tatar Çölü - Dino Buzzati

12- Yolda - Jack Kerouac

13- Dönüşüm Hastanesi - Stanislaw Lem

14- Don Quijote - Cervantes

15- Miras - Memduh Şevket Esendal

16- Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde

17- Branderburg - Glenn Meade

18- Umut Toprakları - Liviu Rebreanu

19- Yaşama Uğraşı - Cesare Pavese

20- 30 Günde 10 Yıl - Yavuz Yörükoğlu

21- Anna Karenina - Tolstoy

22- Bitmeyecek Öykü - Michael Ende

23- Yılanların Öcü - Fakir Baykurt

24- Dijital Minimalizm - Cal Newport

25- Pürdikkat - Cal Newport

26- Vadim O Kadar Yeşildi Ki - Richard Llewellyn

27- Çöle İnen Nur - Necip Fazıl Kısakürek

28- Anne Baba Lütfen Beni Anla - Julia King Joanna Faber

29- Dokuz Yüz Katlı İnsan - Mustafa Merter

30- Körleşme - Elias Canetti

31- Tramvay - Claude Simon

32- Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı - Romain Gary

33- Üç Zor Mesele - İsmet Özel

34- Okumak Yazmak ve Yaşamak Üzerine - Schopenhauer

35- Sahip Olmak ya da Olmak - Erich Fromm

36- Aşk ile Anı Seyretmek - Kemal Sayar, Sadettin Ökten

37- Aleme Bir Yar İçin Ah Etmeye Geldik - Kemal Sayar, Sadettin Ökten

38- Ortadoğu'ya Dair 20 Tez - Taha Kılınç 

39 - Ölüm ve Ölüm Ötesi Hayat - İmam-ı Gazali

40 - Kadın Psikolojisi - Nevzat Tarhan

41- Tasavvuf - Osman Nuri Topbaş


Listeyi hazırlamadan önce bu kadar kitap aldığımın farkında değildim. Ama geleceğe yatırım yapmış oldum. İnşallah okumak nasip olur.



Sevgilerimle,

Kuklanız!


Umursamıyorum. Çünkü umursamaktan sıkıldım, yoruldum ve umursamamayı öğrendim. İnsan istemese de umursamamayı öğreniyor, öğrenmek zorunda kalıyormuş. Öğrenmek zorunda kaldığımdan dolayı kendimi iyi hissediyorum.

Tevafuk biriyle kitap muhabbeti yaparken, hayattan konuşmaya başladık. Bana “an” da kalabilmekten, çünkü bana verilen hediyenin yalnızca şu “an” olduğundan bahsetti.  İşte şu cümleyle kendime geldim. Çünkü “an” da kalamıyordum. O sırada geçmiş ile geleceğimi yargılamakla meşguldüm.  

Şimdilerde “an” da kalabiliyorum. “An” ‘ın bana verilen yegane hediye olduğunu anladım. Geçmiş geçmişse, gelecek henüz gelmemiş belki de gelmeyecekse bana verilen yalnızca “an”dır. “An” şu “an” dır. 

“An” da kalabilenlere.





 





Bir Noel Şarkısı kitabı Charles Dickens'in yazdığı öykü türünde bir eserdir. Kitap akıcı ve fantastiktir. Charles Dickens'ı ilk defa okuyacaklar için iyi bir başlangıç kitabıdır. Öykü "Hiçbir zaman hiçbir şey için geç değildir." öğüdünü verir. Adı itibariyle dini bir kitap olduğunu düşünmüştüm ama tamamen yanılmışım.


Konusu:

İnsani ilişkileri iyi olmayan, cimri, dert dinlemeyen, hiçbir şekilde iyi düşünmeyen bir adamın, iş kurduğu ortağı vefat eder. Bir Noel günü vefat eden arkadaşının hayaleti gelir ve 3 hayaletin yanına geleceğini söyler. Geçmiş, Şimdi ve Gelecek zamanın hayaletleri ziyarete gelir ve ona yaptığı hataları teker teker göstermekle kalmayıp böyle devam ederse çok kötü bir sonun onu beklediğini gösterir.


Çok başarılı bir öyküydü. Charles Dickens'ı Bir Noel Şarkısı kitabıyla tanımış oldum ve çok beğendim.


Sevgilerimle,

Kuklanız!


Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir." (Kasas, 56)




Kitap; Müslümanca Bir Hayat olarak da çevrilmiştir. 3 kısımdan oluşmaktadır:

Birinci Kısım "İtaatler" başlığı altında toplanmış. Bu kısımda İtaatler'den ve Adablardan bahsedilmektedir. Uykudan Uyanma, Uyku  Elbise Giyme, Abdest, Teyemmüm, Namaz, Cuma, Orucun adabına kadar birçok konuya yer verilmiştir.


İkinci Kısım da ise Günahlardan Kaçınma Adabından bahsediliyor. Yalan, Verilen Sözde Durmamak, Gıybet, Tartışmak, Nefsi Tezkiye Etmek, Lanet Okumak, Mahlukata Karşı Beddua Etmek, Şaka Yapmak, Alay Etmek ve İnsanlarla Dalga Geçmek gibi.

Kalbin Islahı ile İlgili Sözler; Haset, Riya, Kibir ve Kalbin Günahıyla ilgili çok güzel sözler yer almaktadır.


Üçüncü Kısım da İnsanlarla Münasebette Dikkat Edilmesi Gereken Adab-ı Muaşeret Kuralları:

  • Alimin Riayet Etmesi Gereken Kurallar
  • Öğrencinin Dikkat Etmesi Gereken Kurallar
  • Çocuğun Anne-Babaya Karşı Riayet Etmesi Gereken Kurallar
  • Kardeşler ve Arkadaşlara Karşı Riayet Etmesi Gereken Kurallar
    •     Birinci Vazife: Arkadaşlık ve Dostluğun Şartları
    •     İkinci Vazife: Arkadaşlık Hukukuna Riayet Etmek
  • Tanıdığın Kişilere Karşı Riayet Etmesi Gereken Kurallar


ALINTILAR


"Eğer uyanık olduğun zaman vebal getirecek işlerle uğraşacaksan o zaman uyku senin dinin için selamet demektir."

"Beş şey vardır ki orucu bozar. Onlar: Gıybet, laf taşımak, yalan, şehvetle bakmak ve yalan yere yemin etmektir."

"Sen gözünü şu dört şeyden muhafaza et!

1- Helalin olmayana bakma!

2- Şehvetle güzel kişilere bakma!

3- Müslümana tahkir edici bir şekilde bakma!

4- Müslümanların ayıplarına vakıf olmak amacıyla bakma!"


"Dilini gıybet etmeye karşı muhafaza et! İslam dininde gıybet etmek otuz kez zina etmekten daha ağırdır ki, bu konuyla ilgili rivayet edilen hadisler vardır.

    Gıybet zinadan daha şiddetlidir. Zira zina eden kişi tövbe edebilir(ve kabul edilebilir) ancak gıybet eden kişi için tövbe yoktur."


"Allah'ın yaratmış olduğu bir şeyi yerme! Allah resulu basit bir yemeği bile yememiştir. İştahı çektiyse o yemeği yer, yoksa bırakırdı."


"Üç şey vardır ki bunlar helak edicidir.

"1- İtaat edilen cimrilik

2- Peşinden gidilen heva

3- Kişinin nefsini beğenmesi"

>> Önceki Yazım

Selamün Aleyküm,

Çok uzun bir ara verdiğim için üzgünüm. Hayatımda yaşanan durumlardan dolayı hem kendimi, hem sizi ihmal ettim. Ama 2. yazımla karşınızdayım. Bundan sonra daha gayretli olacağım.

Daha önceki yazımda sorularımdan bahsetmiştim. Bu sorularımın cevaplarımdan bahsetmek istiyorum.

Sorularım ve düşüncelerim şu şekildeydi:

1- Niçin namaz kılıyorum, neden kılıyorum, Allah'ın benim namazıma ihtiyacı mı var?
2- Peki namaz kılmanın esas nedeni nedir? Ben namazı neden kılıyorum?
3- Namazlarımı isteksiz kılıyorum. Namazım kabul olur mu?
4- Allah var mı? Dualarıma cevap vermiyor o zaman beni görmüyor mu? Beni başıboş mu bıraktı?


1- Niçin namaz kılıyorum, neden kılıyorum, Allah'ın benim namazıma ihtiyacı mı var?

"Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; mânen hastasın." İbadet ise, mânevî yaralarına tiryaklar hükmünde olduğunu çok risalelerde ispat etmişiz."Acaba bir hasta, o hastalık hakkında, şefkatli bir hekimin ona nâfi ilâçları içirmek hususunda ettiği ısrara mukabil, hekime dese: 'Senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun?' Ne kadar mânâsız olduğunu anlarsın." (Lemalar, 23. Lema, Hatime, 1. Sual)

Yukarıda "Niçin namaz kılıyorum ve Allah'ın benim namazıma ihtiyacı var mı?" sorularına cevap buldum. Aslında manevi olarak hasta olduğumu, ibadet etmenin ise yaralarıma ilaç hükmünde olduğunu anladım.

2- Peki namaz kılmanın esas nedeni nedir? Ben namazı neden kılıyorum?

"Ey şikemperver nefsim! Acaba, hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu?Madem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise, hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.

...

Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ezelî ve ebedî bir Zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letâfetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir lâtife-i Rabbâniye, şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir." (Sözler, 21.Söz, 1. Makam, 1. İkaz)



Burada ise vücudumun nasıl yemek, su, nefes alma ihtiyacı varsa ve ben usanmadan tekrar tekrar bu eylemleri gerçekleştiriyorsam; ruhumun da namaza ihtiyacı var. Çünkü ruhum Allah'u Teala'nın esmalarını gösterecek ve sonsuzluğu arzulayacak şekilde yaratılmış. Bu nedenle boğucu olan bu dünyadan uzaklaşmaya muhtaç. Bu uzaklaşma ancak namaz ile olabilir. 


3- Namazlarımı isteksiz kılıyorum. Namazım kabul olur mu?


"Aziz, sıddık kardeşlerim,

Kastamonu'da ehl-i takvâ bir zât, şekvâ tarzında dedi: "Ben sukut etmişim. Eski halimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim."

Ben de dedim: "Belki terakki etmişsin ki, nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enâniyet ve fâni zevkleri aramamakla uçmuşsun."

Evet, bir ehemmiyetli ihsan-ı İlâhi, ihsanını, enâniyetini bırakmayana ihsas etmemektir ta ucb ve gurura girmesin. (13. Şua, 317)


Aslında lezzet almak için ibadet yapılmaz. Namazı zor kılıyorsam, nefsimin hoşuna gitmemesindendir. Nefsimin hoşuna gitmemesi namazımın kabul olup olmamasını etkilemez. Benim namaz kılma amacım lezzet almak değil , namazı "Allah emrettiği için yapmak" olmalıdır.



4- Allah var mı? Dualarıma cevap vermiyor o zaman beni görmüyor mu? Beni başıboş mu bıraktı?


Allah'u Teala'nın varlığının ispatı kainatta birçok şeye dayanarak yapılabilir. Bu nedenle burada bu sorumun cevabını yazmayacağım. -ancak isterseniz yazarım-

Allah'u Teala dualarımıza cevap verir. Duamızın kabul olmaması cevap verilmediği anlamına gelmez. 

Mesela: Birisi kendine bir erkek evlat ister. Cenab-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evladını veriyor. "Duası kabul olunmadı" denmez. "Daha evla bir surette kabul edildi." denilir. Hem bazen kendi dünyasının saadeti için dua eder. Duası ahiret için kabul olunur. "Duası reddedildi" denilmez, belki "Daha enfa bir surette kabul edildi" denilir.

Madem Cenab-ı Hak Hakimdir; biz ondan isteriz, o da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini ittiham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hazık, sıtması için sulfato verir. "Tabib beni dinlemedi" denilmez. Belki ah u fizarını dinledi, işitti, cevapta verdi; maksudun iyisini yerine getirdi. (Mektubat, 24. Mektup, 24. Mektub'un 1. Zeyli, 3. nükte)

Kısaca;

Cenab-ı Hak dualarımıza üç şekilde cevap verir: "Evet" der, istediğimizi verir. "Hayır" der, daha iyisini verir. "Bekle" der en iyisini verir. 




Sevgilerimle...
Kuklanız!





<< Önceki Yazım


Bu satırları yazmak adına epey düşündüm ve uzun süre muvaffak olamadım. Ama şimdi yeniden yazmak gayretine girmiş bulunuyorum.

***

Çocukluk yıllarımın nasıl geçtiğini çok hatırlamıyorum. Bende iz bırakan birkaç şey var hatıralarımda yalnızca. 

Çocukluğuma dair: Küçük kardeşimle eğlenceli vakit geçirdiğimi, onu çok sevdiğimi hatırlıyorum. Birde babamla namaz kılardım. Sanırım 3-4 yaşlarındaydım. Babamı taklit etmekten hoşlanıyor ve erkek gibi namaz kılmak istiyordum, kılıyordum da. Bir kız çocuğu olmama rağmen cesur bir erkek çocuğu gibi görünür ve büyük bir memnuniyet duyardım.

İlkokul yıllarıma dair de dinle alakalı; babamın kıssalar anlattığını, benim de büyük bir iştahla dinlediğimi hatırlıyorum. Mesela kuzenimle babam İslami konularda çok konuşurdu. Cennet, cehennem, şeytan, deccal gibi.. Bende onları uzaktan dinlemekten büyük keyif alırdım.

Derken zaman böyle akıp geçti. Tabii manevi anlamda boşluk oluştu. Çünkü bende taklidi bir iman mevcuttu. Liseyi kazandım. Lise 3' te üniversiteye hazırlık amacıyla dersaneye başladım. Derken 5 vakit namaz kılmaya başladım, taklidi bir imandı ama lezzet veriyordu. Taklit ile başlayan iman, tahkiki bir imana dönüşürdü elbet. 8 ay boyunca büyük bir lezzet alarak namazlarıma devam ettim. Sonra lezzet azalmaya ve alamamaya başladığımda şeytan kulağıma fısıldadı: "Namazların bu şekilde kabul olmaz Kukla!" bende saf gibi inandım. Yıllar sonra bu konuyla ilgili bir cümle okudum. Onu da diğer yazımda paylaşırım sizlerle.

Namazlarımda huşuyu yakalayamayınca var oluş sancıları çekmeye başladım. "Niçin namaz kılıyorum, neden kılıyorum, Allah'ın benim namazıma ihtiyacı mı var gibi..." Tabii cevap bulamadım, derken güçlü zannettiğim iman ipinin bir anda elimden kayıp gittiğini fark ettim.

Sonra çevremdeki insanları gözlemlemeye başladım. Bu süreçte her ne kadar umursamadığımı söylesem de umursadığım bir insan vardı. Dersane de tanıştığım ve hayatının çoğunu derin yaralarla geçirmiş ve kendisiyle birlikte etrafındaki insanların kafasını karıştıran bir arkadaştı bu.

Bakmayın arkadaşım dediğime...

Öyle çok vakit geçirdiğim bir kız değildi. Sadece dersanedeki sınıfımız 8 kişiydi. O da onlardan biriydi sadece. Yalnızca öğrendiklerini yüksek bir sesle söylüyordu sınıfa. Sanki fitne tohumu ekiyormuş gibi. O an çevrede olan herkesi zehirliyordu.

Uzakta ki beni bile...

Benim bu kızda dikkatimi çeken en önemli şey çok akıllı olmasıydı. Sürekli ders çalışır ancak dışarıya kendini o şekilde atfetmezdi. Hatta dışarıdan gören biri bu kıza "Zirzopun teki işte" bile diyebilirdi.

Bilirsiniz, bu yaşlarda böyleleri önem teşkil eder. Bu kız beni daha çok sorgulamaya itti. Soruları soruyor, cevapları söylemiyordu. Zaten cevabı kendi de bilmiyordu. Aslında yaralarımın daha da derinleştiğini ve iltihap bağladığını bu zamanlarda hissetmeye başlamıştım.

Lisenin sonuna doğru ciddi bir iç bunalımla karşı karşıya geldim. "Allah var mı? Dualarıma cevap vermiyor o zaman beni görmüyor mu? Beni başıboş mu bıraktı?" demeye başladım. Süreç bu şekilde devam etti.

Derken üniversiteyi kazandım ve yaralarıma da sünger çekerek bu bahsi kapatmaya karar verdim.


Bir sonraki yazımda sizlerle sorularımın cevaplarını paylaşacağım. Çünkü hepsinin cevabını Allah'ın izniyle bulmuş bulunuyorum.


Sonraki Yazım>>


Sevgilerimle,

Kuklanız!


 

Merhaba,

Mart ayında ehliyet almak için bir sürücü kursuna yazıldım.

Daha önce hiç araç kullanmamıştım ve kullanmayı da düşünmüyordum. Ama zaman geçtikçe ehliyetin bir gereklilik olduğunu fark ederek almaya karar verdim.

1 ay yazılı sınavla ilgili dersler görüyorsunuz ama ben sadece kurstan verilen kitaba çalıştım, derslere girmedim. Nisan ayında yazılı sınava girdim. 70 in üzerinde bir puan aldığınızda sınavı geçmiş oluyorsunuz. Bu sınavda trafik, motor ve ilkyardımla ilgili temel bilgileri öğrenmeniz isteniyor.

Sınavı geçtikten sonra 14 ders direksiyon dersi alınıyor. Ders saati 45 dakika. Bu yüzden 7 gün boyunca ders alıyorsunuz. Ben 6. ve 7. Derste sınava hazırdım. Bu süreçte kesinlikle direksiyon hocanızın önemi büyük. Sizi strese sokmaması ve her şeyi ayrıntısıyla anlatması, sizi motive etmesi çok çok önemli. Bu nedenle kesinlikle kursunuzu seçerken yorumlara çok dikkat etmenizi öneriyorum.

Beklenen gün geldi ve sınava girdim. Hocam sınavda bile beni çok korudu ve kolladı. Sonunda sınavı geçtim. Ve gerçekten zorlamadılar. Zaten L ve Paralel parkın kuralları var. Çok kolay geçiyorsunuz. 

Ama en önemlisi sakinliğinizi korumanız ve sınavı dünyanın sonu gibi gormemeniz. Sonuçta heyecanlanabiliriz ama sakin olmazsak çok hata yapabiliriz.

Sınavı geçmenin haklı gururunu yaşayarak yazımı sonlandırıyorum. 


Sevgilerimle.


Uzun zamandır yazmak istediğim bir konuya bloğumda yer vermek istiyorum. Dini Arayışımla ilgili sancılı sürecimi sizinle paylaşmaya karar verdim.
Daha önce blogta TESETTÜR ile ilgili bir yazı dizisi yayınlamış ve hikayemi sizlerle paylaşmıştım. Şimdi ise tesettüre girme sürecimden önceki dönemimi paylaşmak ve sorularımı nasıl cevap bulduğumu anlatmak derdi taşıyorum.

Bu yazı dizisinin kaç yayından oluşacağını kestiremesem de minimum 5 yazı yazmayı düşünüyorum. Bu yazımdan sonraki ilk yazımda, kendimden ve geçmiş yaşantımdan bahsederek yola koyulmak istiyorum.

Sorularınız için kalemkuklasi@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.

Daha önceki TESETTÜR serisi için buraya tıklayınız.

Sevgilerimle 
Kuklanız!



Ömer Seyfettin bir olay hikayesi yazarıdır. Olay hikayesinde akıcı bir üslup kullanılır. Okuyucu da merak ve heyecan uyandırılır. Şüphesiz Ömer Seyfettin olay hikayesinin en önemli isimlerinden biridir.

İnkılap yayınevinden çıkan Yüksek Ökçeler kitabı;  22 hikayeden oluşmaktadır. Kitap, Yüksek Ökçeler hikayesiyle başlar. Biraz bu hikayeden bahsetmek istiyorum; Hatice Hanım 13 yaşında bir genç kızken, 66 yaşında biriyle zengin olduğu için evlenir. Aşk ona;  romatizma, balgam, pamuk, vantuz ve tentürdiyot yığınlarından yapılmış pis, asık suratlı, lanet bir heyula şeklinde görünür. Kocasının vefatından sonra büyük bir servete kavuşan Hatice Hanım, evinde bulunan hizmetlileriyle birlikte yaşamaktadır.

Hatice Hanım hayatta üç şeye çok önem verir ve hizmetinde bulunanlara da aynı şeyi öğütler:

1- Temizlik

2- Namus

3- Yüksek Ökçeler

Yüksek Ökçeler'ini önemsemesinin en önemli sebebi boyunun kısa olmasıdır. Evde sürekli yüksek ökçelerle dolaşır. Derken bir gün ökçeler yüzünden rahatsızlanır ve doktor yumuşak terlikler giymesini önerir. Yumuşak terliklere geçiş yaptıktan sonra hizmetinde bulunanların münasebetsiz tavırlarına şahit olur.  Çünkü çalışanlar Yüksek Ökçeler'in sesini duyunca kendilerine çeki düzen vermektedir. Bu durum üzerine Hatice Hanım; "Göz görmeyince gönül katlanır." düşüncesiyle sağlığı pahasına yüksek ökçelerini giymeye devam eder.

Bu hikaye gerçekten çok düşündürücü ve çok güzel bir hikayeydi. Keza kitaptaki birçok hikayede öyle. Hiçbiri yazılmak için yazılmamış, okuyucuyu okurken düşündürmeye itmiştir. Ama beni en çok gülümseten Ömer Seyfettin'in kendi hikayesini anlattığı Baharın Tesiri hikayesi olmuştur.  

Yazarın Ali Canip Yöntem'le bu kadar yakın olduğunu bu hikayeye kadar bilmiyordum.

Kitabı okuduktan sonra Ömer Seyfettin'in, neden olay hikayesi denilince ilk akla gelen isimlerden biri olduğunu anlıyorsunuz.  


Sevgilerimle, 

Kuklanız!

 


Merhaba,

Umarım günlerimiz keyifli geçiyordur ama çoğumuzun hayat enerjisi gün geçtikçe sönüyor değil mi? Yine her yer kapandı. Küçük esnafın hali ortada, pandemi geçtiğimiz mart ayından beri devam ediyor. Gerçekten psikolojik ve fizyolojik olarak bizi çok zorlayan bir süreç olmaya devam ediyor.

Beni sorarsanız umutluyum. Ramazan ayının gelmesi bana hep umut vermiştir. Kendime, kendimize çeki düzen vermek için büyük bir fırsat.. hatta düzensiz olan hayatı düzene sokmak için bir fırsat ve büyük bir heyecandır. "Ramazan ayı nasıl geçerse tüm sene öyle geçermiş". Bu düsturla hareket edersek ne yaparsak büyük bir kar içindeyiz.

Özellikle son 10 günde olduğumuz bu günlerde bire bin katmak adına daha gayretli olmak gerekli. Namazımız yoksa 5 vakit namazı hedefleyerek yapabildiğimiz kadar namaz kılmak, Kur'an okuyabiliyorsak en azından 1 sayfa okumak, yapabiliyorsak cüz okumak, tefsir okumaları yapmak gerekiyor. Bunu da yapamıyorsak teknolojiden faydalanarak YouTube 'dan sohbetler dinleyebiliriz. Bekir Develi, Siyer Vakfı, Nursöz gibi kanallarda çok güzel sohbet ve dersler mevcut oluyor.

Biraz daha nefsimizi müslüman yapmaya çalışabiliriz. Muhakkak en büyük düşman insanın kendi nefsinden başkası değildir.

Sokağa çıkma yasağı da uygulandığından evden dışarı çıkamıyoruz malum. Cenab-ı Hak resmen bizi ülke olarak itikafa soktu. 

Bizde en azından bir günümüzü yapamıyorsak 1 saatimizi itikaf yaparak geçirebiliriz.

Peki itikaf Nedir? İtikaf: Bir yerde bekleme ve durma anlamına gelir.

Peygamber efendimiz(a.s.m) ramazan ayının son 10 gününde itikafa girerdi. Hz. Aişe Validemiz şöyle nakletmiştir:


Resulullah(s.a.v) Ramazan'ın son on gününde itikaf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikafı sürdürmüşlerdir.


Ebu Hanife ve İmam Malik'e göre itikafın nafile olarak en azı 1 gündür. Ebu Yusuf en az süreyi , bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikaf için 1 saati de yeterli bulmuştur.


Bizde bu son ve faziletli günlerde 1 saatte olsa itikafta bulunabiliriz. Peki İtikaf'ın şartları nedir:


1- Niyet Etmek

2- Mescit: Kadının evi mescidi olduğu için bir odamızda itikafa girebiliriz.

3- Oruç tutmak

4- Temiz Olmak

Ayrıca kadının itikafa girmesi için kocasının iznini alması lazımdır. İtikaf süresi içinde Kur'an, hadis, ibadetle meşgul olmak ve temiz elbise giyinip güzel kokular sürünmek itikafın adabındandır.

 

Sevgilerimle,

Kuklanız!

Aslında bu sorunun cevabını daha erken vermem gerekirdi. Kısmet bugüneymiş.

Benim bloğu açma sebeplerimden biri; izlediğim Kore dizilerini, animeleri sizlerle paylaşmaktı. 2016-2017 yılları arası bir iç bunalımdaydım, kendimi arıyordum. Derken dizilere ve animelere sığındım çünkü bir hayal dünyasının içinde kaybolmak istedim.

Zaman ilerledikçe ne yaptığımı sorguladım ve Kore dizilerinden soğumaya başladım. Çünkü zamanımın değerli olduğunu ve boş şeylerle vakit kaybetmemem gerektiğini anladım.

Kore dizileri benim gönlümü yeğliyordu ama bir şey katmıyordu. Bu yüzden artık izlememem ve yazmamam gerektiğini fark ettim ve yazmadım.

"Ama şimdi bloga ne yazacaktım?" Bu sorunun cevabını aradım durdum. Çünkü okuyucu kaygısı güttüm, derken blogtan uzaklaştım.

Ama artık ne yazmam gerektiğini -en azından ne yazmamam gerektiğini- biliyorum. Bu yüzden kendime ve sizlere değer katan yazılar yazmaya karar verdim.

Bu yayında Kore dizileriyle ilgili son yazım olsun...


Sevgilerimle

Kuklanız!




Sait Faik Abasıyanık bir durum hikayesi yazarıdır. Onun için olayın önemi yoktur. İçinde bulunduğu durumu, betimlemelerle gözler önüne serer. Bu nedenle olay hikayesinden keyif alan biri için Sait Faik'in kalemi zordur ve sıkıcıdır.

Ben olay hikayesini severek okuyan biriyim. Benim için durum değil, yazarın anlatmak istediği olay önemlidir. Bu nedenle kitabı pek sevmedim.

Yazarın doğaya büyük bir saygısı var, fazlasıyla ince ve çevreyi, hayvanı ve insanı önemsiyor. Zaten hikayelerini okudukça bunun farkına varıyoruz. Öykülerinde ki ana unsurlar; Ada yaşantısı, doğa, balıkçılık ve denizdir.

Kitapta 19 öykü mevcut. Bu öykülerden en sevdiklerim; Son Kuşlar, Gün Ola Harman Ola ve Haritada bir Nokta oldu.

Yazar için içimden; "Ne kadar da sıradan bir kalem" diye geçirmeden edemedim. Sait Faik yalnızca anlatıyor, kitabın edebi yönünü düşündüğünü sanmıyorum, zaten öyle de bir kaygısı yok. Sadece yazmak ve anlatmak istiyor. Bunu da başarıyor.



Sevgilerimle,
Kuklanız!


 

FATİH HARBİYE KİTAP YORUMU - PEYAMİ SAFA


Kitabı Eyüpsultan Okumak Güzeldir programı vesilesiyle ikinci kez okudum.

Şark ve Garp arasındaki derin uçurumu iki semt ile anlatıyor yazar. Karakter ve olay örgüsüyle de kitabı güçlü hale getiriyor.

Neriman ve Şinasi Darülefnan'da(Konservatuvar) okumaktadır. Neriman ud, Şinasi ise kemençe çalmaktadır. Bu vesileyle tanışırlar, aynı semtte oturmaları sebebiyle de daha da yakınlaşır ve nişanlanırlar. Tüm semt onların evlenmesini beklemektedir. 

Darülefnan'ın alafranga bölümünde keman çalan Macit ile tanışan Neriman'ın zaman içinde tavırları değişmeye başlar. Giyimi, insanlara bakışı, Fatih semtine bakışı ve düşünceleri...

Şinasi ile eskisi gibi konuşmak istemez. Ve şark müzik aleti olarak tanımladığı udu çalmak istemez. Beyoğlu'nda gezmek ve orada gördüğü insanlar gibi olmak ister. Birkaç kez de Beyoğlu'nda Macit ile görüşür. Macit kendisini Pera palas da bir baloya davet eder.

Neriman Şark'ı kediye, Garp'ı köpeğe benzetmektedir. Babası Faiz Beyle bu konuyu konuşur ve Faiz Bey'in söyledikleri karşısında büsbütün ezilir ve sinirlenir. Ancak baloya gitmek için babasından para ve izin alması gerektiğinden fazla ileri gidemez.

Neriman baloya nasıl gideceğini ve kıyafetiyle ilgili uzun uzun düşünür. Baloya bir gün kala Şişli'de oturan ve Garp özentisi olan dayı kızlarını ziyarete, balo kıyafeti için fikir almaya gider. Dayı kızları bir Rus kızın başına gelenleri anlatır. Neriman bu olaydan derinden etkilenir ve aklı başına gelir.


Kitap gerçekten çok güzeldi.  Garp etkilerinin kültürümüze sadece şekilsel olarak yerleştiğini, yerleşirken bizden birçok şeyi götürdüğünü anlatan kısımlar mevcuttu. Kitap biraz da bana Yakup Kadri'nin Kiralık Konak kitabını anımsattı.


Sevgilerimle...

Kuklanız!





 


Merhaba Söğüt- Yavuz Bahadıroğlu

Adı: Kayı Han Boyu.

Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'ya akan yüzlerce boydan sadece biri. Öylesine küçük ki, göç kollarının içinde yitip gitmiş gibi...

Merhaba Söğüt kitabını Eyüpsultan Belediyesi "Okumak Güzeldir" yarışması vesilesiyle tanıdım. Kitap Ertuğrul Gazi'nin babası Gündüz Bey'in gençliğinden Ertuğrul Bey'in Söğüt'e ilerlemesine kadar olan bölümü anlatıyor.

Kayı Han Beyliği Moğol istilası sonrası kendisine kalıcı yurt edinme isteğiyle Anadolu'ya göç eden kavimlerden biri. Hocaları tarafından çok iyi yetiştirilmiş; hem yiğit ve gözü pek, hem dinlerini en güzel şekilde yaşamaya çalışan bir topluluk. O dönemde Anadolu'da Şeyh ve Dervişlerinin önemi çok büyük ve bu küçük Kayı Hanlığına ümitli havadisler veriyorlar. 

Gündüz Bey'in dört oğlu var:  Sungur Tekin, Gündoğdu, Ertuğrul ve Dündar.

Gündüz Bey vefat etmeden önce kendisine verilen müjdeyle birlikte başa geçecek oğlun Ertuğrul olmasını istiyor. Ancak fitne tohumları ekilmeye başlamış bir kere.

Vefat ettikten sonra Sungur Tekin ve Gündoğdu bir tarafa, Ertuğrul ve Dündar diğer tarafa...

Ertuğrul Bey; Batıya ilerleyelim diyor, Sungur Tekin geldiğimiz topraklara geri dönelim diyor. İki tarafta çok kararlı. Bunun üzerine beylik bölünüyor ve Ertuğrul Yahşi Hocasıyla birlikte denize doğru; Söğüt'e, Sungur Tekin Bodur Hoca ile birlikte eski topraklara; Ahlat'a dönüyor.

Kayı Han Beyliği her an ölmeye hazır olan yiğitlerden oluşuyor. Bu nedenle Mongol birkaç kez saldırsa bile kendisi de yara alıyor. Bazı Türkmen beylikleri tek kurtuluşun Mongollarla işbirliği yapmak olduğunu söylüyor, yapıyor da. Kayı Han ise Selçuklu'ya yardım etmesi gerektiğine inanıyor.


Kitap gerçekten çok güzeldi. Çok akıcıydı. Yazarın kalemiyle ilk defa tanıştım. Kurgu muazzamdı. Bu yönüyle Tarık Buğra'nın Osmancık kitabını da hatırlatmadı değil.

Tarihi kitaplar okumayı seviyorsanız, kesinlikle keyif alarak okuyacağınız bir eser olacağını söyleyebilirim. 

Bu kitaptan sonra Tarık Buğra Osmancık kitabını da okursanız devamı şeklinde olur, tadından yenmez.


Sevgilerimle...

Kuklanız!


                                          

Yakın zamanda yavru kedi ile deniz yolculuğu yapmak zorunda kaldım. Bu nedenle evcil hayvanların deniz yolculuğu ile ilgili prosedürleri inceledim ve bazı sorularıma cevap bulamadım. Bu yüzden sizinle yolculuk deneyimimi paylaşmak istiyorum.

İdo ile İstanbul'dan Yalova'ya gidecektim. Yavru kedim 2 aylık ve 700 g' dı. İdo'yu konuyla ilgili aradım. Kedimin muhakkak aşı karnesi olması gerektiğini söylediler ama veterinerde çok küçük olduğu ve henüz 1 kg olmadığı için sağlığı açısından yapamayacağını söylüyordu.

Derken ben veterinerin yolunu tuttum. Ne yapabileceğimizi konuştuk. "Seyahat Sağlık Raporu" ile bu işi halledebileceklerini belirttiler.

Rapora 40 lira bir ücret verdikten sonra İdo'nun yolunu tuttum. Direkt aşı karnesini sordular. Bende sağlık raporunu gösterdim, sorun çıkarmadılar. Bu arada İdo seyahatlerinde evcil hayvanları yolcu kabinine almadıklarını biliyordum, hava da yağmurlu olduğu için ve kedim küçük olduğu için endişelendim ancak hafta içi vapur çok kalabalık olmadığından yanıma aldım ve sıcacık bir şekilde yolculuk edebilirdi.

Çok şükür yolculuğumuz sorunsuz geçti. Yol boyunca kedim battaniyeye sarılıp uyudu. Korktuğum gibi olmadı. 

Benim kedim 2 aylık olduğu için aşı karnesi yoktu. Ancak büyük bir kediniz varsa muhakkak aşı karnesi isteyecek ve aşılarını kontrol edeceklerdir.




Sevgilerimle,

Kuklanız!



Hasan Basri: Asr Suresinin tefsirini yaparken şöyle bir anekdot anlatır: "Bir gün pazarda, önüne koyduğu buzları satmaya çalışan ve şöyle bağıran bir adama rast geldim. "Sermayesi eriyen şu adama merhamet edin" diye bağırıyordu. Düşündüm, Asr suresinde önemle anlatılan zamanın kıymetini şimdi anladım."

Kitap iki kısımdan oluşuyor. İlk kısımda büyük zatların ömürlerini nasıl değerlendirdiklerinden bahsediyor. İkinci kısımda ise büyük zatların zamanla ilgili anekdotlarına yer veriyor.

Alimlerin eserlerini nasıl ortaya çıkardıklarını, vaktin onlar için ne kadar kıymetli olduğunu anlatıyor. Dinlenirken bile farklı bir konu üzerine çalışarak rahatladıkları izah ediliyor.

Kitap bu yönüyle zamanı boşa harcadığımızı yüzümüze çarpıyor.

Kitabın ilk kısmını sıkılarak okudum ve bu kısım beni motive etmedi.Yalnızca "Vay be, zamanlarını nasıl güzel değerlendirmişler" diyerek iç geçirdim. "Tabii nasıl büyük zatlar olmuşlar" diye ekledim.

Beni asıl etkileyen kitabın sonundaki kısa hikayeler ve vakti değerlendirmeyle ilgili verilen tavsiyeler oldu. Bediüzzaman Said Nursi, Ali Fuat Başgil, Osman Nuri Topbaş 'ın zamanla ilgili öğütleri altın niteliği taşımaktaydı.


İlk kısmı biraz sıksa da ikinci kısım okumaya değerdi. Hatta tekrar tekrar okumak gerek diye düşünüyorum.


Sevgilerimle

Kuklanız!

 


Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun kaleminden Yaban'dan sonra Kiralık Konak'ı okudum. Kiralık Konak kitabı, batı ve doğu arasında kalmış bir devleti ve kafası karışmış bir toplumu gözler önüne seren şahane kitaplardan biridir. İyi ki o dönemde yazılmış kitaplar var diyor insan. Yakup Kadri bu eseriyle, dönemi çok iyi yansıtmaktadır.

Kitabın karakterleri gerçekten çok önemlidir. Çünkü karakterler toplumun belirli kesimlerini anlayabilmemiz için önemli bir unsur vazifesi görmüştür.

Naim Bey; dönemin entelektüellerinden biridir. Çalıştığı işleri layıkıyla yapmış ve muayyen bir birikim elde etmiştir. Bu birikimi ölçülü bir şekilde kullanarak varlıklı bir insan haline gelmiştir.

Sekine Hanım: Naim Bey'in kızıdır. Naim Bey onu tembel olarak nitelendirmektedir. Hayatının her dönemide pasif olduğu gibi çocuk yetiştirme konusunda da pasif kalmıştır.

Servet Bey: Naim Bey'in damadı, Sekine Hanım'ın kocasıdır. Alafranga yaşamıyla dikkat çeker. Aklı havada biridir.

Cemil ve Seniha : Sekine ve Servet'in çocuklarıdır. Cemil'i hoppa, Sekine'yi ise alaycı ve hırslı biri olarak nitelendirebiliriz. İkisi de batı özentisidir. Yaşam tarzlarıyla tüm semtin konuştuğu ve tasvip etmediği gençlerdir.

Hakkı Celis: Kitapta ki en doğru ve en güzel adamdır. Şiir ruhlu biridir. Sonrasında Çanakkale Savaşına katılacak ve vatan için çarpışacaktır.

Faik Bey: Cemil'in arkadaşı ve Seniha'nın aşığıdır. Kadınlara doymuş, kumarbaz bir adamdır.

***

Naim Bey, damadı ve kızıyla birlikte konakta yaşamakta ve koca konağın giderini karşılamaktadır. Tüm servetini torunlarının zevkleri için harcar. Onların yaşam tarzlarını onaylamasa da bir dediklerini iki etmez. Özellikle Seniha onun için bambaşkadır. Bu genç hanım her pazartesi konakta davet vererek arkadaşlarını çağırır ve eğlenir. Hakkı Celis ve Faik Bey'de davetliler arasındadır. Faik Bey, uzun süre Avrupa'da dolaşmış, kadınlara doymuş ve kumara düşkün biridir. Hakkı Celis ise Seniha'nın akrabasıdır. Şiir okumayı ve yazmayı çok seven derin biridir.  Hakkı Celis kendisinden yaşça büyük Seniha ablasını sevmektedir. Seniha ise Faik'i sevmektedir.

Hakkı Celis ana karakterlerden biridir. Çanakkale Savaşı'na giderek vatanı kurtarmak niyetindedir. Cepheye gitmeden önce akrabalarıyla vedalaşır ve kendisine "Bu vatanı kim için kurtaracağız?" diye sormadan edemez. Çünkü birçok kimsenin keyfi yerinde ve vatan umrunda değildir.

Naim Efendi doğuyu; Seniha, Faik ve Cemil karakteri batıyı temsil eder. Hakkı Celis ise sağduyulu, batı ve doğuyu harmanlayan bir karakterdir.

Naim Efendi, biraz da konağının yıkık döküklüğü ve günden güne çökmesiyle, Osmanlı İmparatorluğu'nu aklımıza getirmektedir. Değişimin farkındadır ancak ayak uyduramaz. 

Kitap bu yönüyle bana Peyami Safa'nın Fatih Harbiye kitabını hatırlattı.


Doğu ve Batı arasında sıkışmış bir dönem kitabı.


Sevgilerimle...

Kuklanız!

 




Çavdar Tarlasında Çocuklar yazıldığı dönemde ses getirmiş bir eserdir. Kimi zaman yasaklanmış, kimi zaman okullarda okutulmaya layık görülmüştür. Kısacası kitap bu yönüyle kafa karıştırıcıdır.

Eseri okumadan önce konusunu birçok kişi gibi, tarım işçisi olan çocukların yaşamını anlatan bir kitap olarak düşünmüştüm. Yakından uzaktan bir ilgisi yokmuş meğer...

Kitabın konusu; Ergen bir liseli genç olan Holden'in dördüncü kez okuldan atıldıktan sonraki birkaç gününü anlatıyor. İç bunalımları olan ve topluma ayak uydurmakta güçlük çeken aynı zamanda tüm insanların samimiyetsiz ve iki yüzlü olduğunu düşünen bir gencin sisteme direnmesi sonucu toplum tarafından dışlandığını anlatıyor. 

Holden aynı zamanda herkese karşı öfkeli. Ancak ölen kardeşini ve hayatında büyük öneme sahip olan kız kardeşi Phoebe'yi aşırı seviyor.  Hatta tüm tanıdıklarından uzaklaşmak, yaşadığı yerden çekip gitmek istese de yalnız çok sevdiği kardeşi Phoebe için gidemiyor.

Edebiyat dünyası bu kitapla ilgili ikiye bölünmüştür. Kitabı ya seven ya sevmeyen bir kitle vardır. Sevenleri de ifrat* derecesinde sevmektedir. Öyle ki bir dönem Holden'in avcı şapkasını birçok kimse takarak etrafta gezmeye başlamıştır. Suç işlemeye meyilli kişilerin bu kitabı okuduğu da görülmüştür. Kitap bu yüzden kafa karıştırmaktadır.

Ayrıca kitap günlük konuşma diliyle yazılmış, argo kelimeler kullanılmıştır. Bu yüzden bir edebi eser niteliği taşımamaktadır.

Kitabı önermenin biraz güç olduğunu düşünüyorum. Ama kitabı samimi bulduğumu ve sevdiğimi söyleyebilirim.


*Aşırılık

Sevgilerimle, 

Kuklanız!



Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

HAKKIMDA

Mühendis. Şu günlerde İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünü okuyor. Doğayı, sağlıklı yiyecekleri ve iyi kahveyi seviyor. Küçük bir "merhaba" demekten çekinmeyin!

ABONE & TAKİP

İzleyiciler

POPÜLER YAYINLAR

  • Herkes Okumalı: SINIRLAR - Henry Cloud & John Townsend
  • 22 Blogger 1 Hikaye / Bölüm 3: Kardeşim
  • Signal Kore Drama Yorumu ve Tanıtımı / 2016
  • Remember Kore Drama Yorumu ve İncelemesi /2015-2016
  • Kill Me Heal Me - 2015 En İyi Kore Drama
  • Yusuf ile Züleyha - Nazan Bekiroğlu | Kitap Yorumu
  • Anime Nedir, Ne Değildir?
  • Yabancı Kitap Yorumu - Albert Camus
  • BU ARALAR BEN #5: Sustukça Susası Gelir İnsanın
  • Huzur Sokağı Kitap Yorumu ve İncelemesi - Şule Yüksel ŞENLER

KATEGORİLER

  • Derin Mevzular 27
  • Kalemimden 28
  • Kediler 2
  • Kitap 57
  • Kore Dizi 25
  • anime&manga 16

Blog Arşivi

  • 2024 6
    • Ağustos 5
    • Temmuz 1
  • 2023 4
    • Eylül 1
    • Şubat 3
  • 2022 18
    • Kasım 3
    • Ekim 2
    • Eylül 3
    • Ağustos 2
    • Haziran 4
    • Mayıs 3
    • Ocak 1
  • 2021 20
    • Aralık 2
      • 2022 YILINA HAZIRLIK - KİTAP ALIŞVERİŞİM
      • "AN" DA KALANLARA
    • Kasım 2
      • BİR NOEL ŞARKISI KİTABI - CHARLES DİCKENS (A CHRİS...
      • HİDAYETE İLK ADIM KİTAP TANITIMI - İMAM-I GAZALİ
    • Ekim 1
      • HAKİKAT ARAYIŞIM #2: İMAN-İ SORULARIMIN CEVAPLARI
    • Haziran 2
      • HAKİKAT ARAYIŞIM #1 : KENDİMİ KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZDÜR!
      • Ehliyet Sınavı Deneyimim
    • Mayıs 3
      • Yeni Bir Yazı Dizisine Başlıyorum: DİNİ ARAYIŞIM (...
      • Yüksek Ökçeler Kitap Yorumu - Ömer Seyfettin - Oku...
      • Ramazan Ayı ve İtikaf
    • Nisan 4
      • Kore Dizisi İzlemeyi Neden Bıraktım?
      • SON KUŞLAR KİTAP YORUMU - SAİT FAİK ABASIYANIK
      • FATİH HARBİYE KİTAP YORUMU - PEYAMİ SAFA
      • MERHABA SÖĞÜT ERTUĞRUL GAZİ KİTAP YORUMU - YAVUZ B...
    • Mart 1
      • YAVRU KEDİYLE DENİZ YOLCULUĞU
    • Şubat 1
      • ZAMANIN KIYMETİ KİTAP YORUMU- ABDULFETTAH EBU GUDDE
    • Ocak 4
      • KİRALIK KONAK KİTAP YORUMU - YAKUP KADRİ KARAOSMAN...
      • ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR KİTAP YORUMU- J.D. SALI...
  • 2020 10
    • Ekim 5
    • Eylül 2
    • Ağustos 1
    • Nisan 1
    • Mart 1
  • 2019 8
    • Ağustos 1
    • Temmuz 1
    • Haziran 1
    • Nisan 1
    • Şubat 2
    • Ocak 2
  • 2018 21
    • Aralık 3
    • Kasım 1
    • Ekim 1
    • Eylül 1
    • Ağustos 1
    • Temmuz 3
    • Haziran 1
    • Mayıs 2
    • Nisan 2
    • Mart 1
    • Şubat 4
    • Ocak 1
  • 2017 30
    • Aralık 9
    • Kasım 6
    • Ekim 1
    • Eylül 1
    • Ağustos 2
    • Temmuz 2
    • Haziran 2
    • Mayıs 1
    • Mart 1
    • Şubat 1
    • Ocak 4
  • 2016 54
    • Aralık 2
    • Kasım 4
    • Ekim 3
    • Eylül 3
    • Ağustos 9
    • Temmuz 7
    • Haziran 5
    • Mayıs 4
    • Nisan 3
    • Mart 2
    • Şubat 2
    • Ocak 10
  • 2015 17
    • Aralık 7
    • Kasım 6
    • Ekim 3
    • Ağustos 1
Blogger tarafından desteklenmektedir

Blog Hakkında



Okur & Yazar. Doğayı, sağlıklı yiyecekleri ve iyi kahveyi sever. Küçük bir "merhaba" demek için gelmekten çekinmeyin.

POPÜLER YAYIN

  • 22 Blogger 1 Hikaye / Bölüm 3: Kardeşim
  • Herkes Okumalı: SINIRLAR - Henry Cloud & John Townsend
  • Kill Me Heal Me - 2015 En İyi Kore Drama
Bumerang - Yazarkafe

Copyright © KALEM KUKLASI. Designed by KALEM KUKLASI